Çocuk için ilk oyun deneyimi, şefkatle örülü bir hikâye gibidir. Anne ve babanın anlayışlı elleri, güvenirliği, çocuğun oyun dünyasına dokunarak şekillendirerek ve yönlendirerek sevgi dolu bir başlangıç sunar.
Çocuk için ilk oyun, şefkatle yoğurulmuş bir masalın ilk sayfası gibidir. Ebeveynler, bu masalın yazarlarıdır ve çocuklarıyla paylaştıkları her an, masalın özüne yeni bir katkıdır.
İlk oyun, birlikte yaşanan anlamlı bir serüvenin ilk adımıdır; (başka bir başlangıç yok)
Sevgi, anlayış ve paylaşım, bu masalın her kelimesi renklendirir. Çocuk, bu masalın kahramanıdır ve ebeveynlerin şefkatle ona bu masalın sihrini ve anlamını kazandırır.
Çocukların hayatta yapmaktan en çok keyif aldığı şey nedir diye sorarsak birçok insanın aklına gelecek ilk cevap “oyun oynamak” olacaktır.
Her yetişkinin, çocukluk anılarında oyun oynadığı “sahneleri” vardır. Çoğu zaman o imaj sahnesi oldukça zengin ve canlı detaylarla anlatılır. Çocukluk dönemimizden nasıl oyun oynadığımızı hatırlarken aslında özgürlük, güç, kontrol ve samimiyet duygusundan bahsediyoruz. Oyun kişisel ve özel bir eylemdir. Oyun oynamak çocukluk çağına özgü psikolojik, fizyolojik ve sosyal içerikli bir olgudur. Genellikle kendiliğinden doğan, içten, hür iradeye dayalı olarak ortaya çıkan oyun süreci çocuklar için neredeyse hayati önem arz edecek kadar kıymetlidir. Oyun, çocuğa zevk ve huzur sağlamaktadır. Çocuk için vazgeçilmez bir yaşama biçimi olan bu eylem, aslında aynı zamanda da en doğal öğrenme aracıdır. Oynarken keşfetme, öğrenme ve kendini ifade etme olanağı demektir.
Oyun, çocuğun gördüğü her şeyi deneyimleyecek ve pekiştirecek alandır. Oyun sonucu düşünmeden, zevk almak, eğlenmek amacıyla girişilen bir etkinliktir. Bununla beraber oyun oynamanın çocuk gelişiminde önemli katkıları vardır. Oyun hem zihinsel gelişimin aynası olan hem sosyal becerilerin öğrenildiği hem fiziksel olarak enerji kaynağı hem de duygusal aktarımın, ruhsal gelişimin sağlandığı bir ortamdır.
Hayal ve gerçek dünyası arasında köprü kurmalarını sağlayan en önemli süreçlerden biridir. Hayal dünyasındaki oyunlar güven, hakimiyet, esneklik gerçek hayata yakın hissetme gibi yansıtmaların, çocuğun karşına çıkacak sorunlara çözüm üretebilme, strateji geliştirebilme becerilerini geliştirmektedir.
Çocuk taklit ederek, yansıtmalar yaparak, geri bildirimlerini gözlemleyerek ve seçerek kendine has bakış açısı geliştirmektedir.
Çocuğumuzun hasta veya hastalanmak üzere olduğunu onun durgunluğundan, yani oynama isteksizliğinden anlamaz mıyız? Keza ağır hastalıkların pençesine düşmüş yavrular, hastanelerde yetişkinlerin bile katlanmakta güçlük çektiği yoğun tedaviler esnasında buldukları ilk fırsatta oyun oynamaya çabalarlar. İyileşip, hastaneden kurtulduklarında doya doya oyun oynamayı hayal ederler. Ziyaretçileri onlara hediye olarak oyuncak götürürler. Çocuğu olanlar bilir; bazen çocuklar kırk derece ateşle mücadele ederken, ateş düşürücü şurubun etkisiyle biraz olsun ferahladıklarında hemen gözleriyle oyuncaklarını ararlar. Hatta acil servislere oyuncaklarıyla giderler. Oyuncaklarıyla birlikte uyurlar. Neden acaba?
Çünkü oyuncağın çocuklar için taşıdığı anlam derin ve değerlidir. Oyuncak, adından da anlaşılacağı üzere çocukların oynamalarına yardımcı olmak üzere geliştirilmiş, kurgulanmış gerçek ya da hayali işleve sahip araç ya da düzeneklerdir.
Bazı oyuncaklar çocukların gözünde bir oyun aleti olmanın ötesinde bir değere sahiptir. Oyuncağa atfedilen bu psikolojik anlam, oyuncağın maddi değerinden veya oyuncağın şeklinden şemasından tamamen bağımsızdır. Örneğin kırmızı oyuncak bir araba babayı sembolize ediyor olabilir. Anneannesinin hediye ettiği bir pelüşe sarılarak uyurken, onun tatlı masallarını tekrar tekrar dinler gibi olur veya onun yumuşacık kucağındaymış gibi hissedebilir kendini. Anne ile özdeşleştirilen herhangi bir başka oyuncak çok değerli olabilir, elinden düşürmek ya da paylaşmak istemeyebilir.
Çocuk, olumsuz duygularına bir çıkış noktası olarak da görebilir bir oyuncağını. En sevdiği bebeğini yere fırlatır ve der ki: “Altını ıslatmış!” ya da çok değerli bir arabasını “Kaza yaptı!” diyerek bir müddet evin bir köşesinde saklayabilir. Çocukların bir rafa kaldırdığı, çok özel anlarda oynadığı, dokunmaya imtina ettiği oyuncakları da vardır. Elden düşürülmeyen veya oynanmayan oyuncakların bir çocuk için ne anlama geldiği, kişilere özgü ayrı bir anlatım konusudur.
Bilirsiniz ki bazı insanlar kocaman olurlar ama bir çocuk gibi hep oyuna düşkün kalırlar. Yeterince oynayamamışlar mıdır? Çok oynamışlardır da yetişkin yaşamda da o çocuksu mutluluğu mu aramaktadırlar? Sıkıntılarıyla baş etmeye mi çalışmaktadırlar yoksa yetişkin yaşamın getirdiği sorumluluklardan kaçmak isteyip çocukluklarına geri mi dönmektedirler; anlamını çıkarmak gerekir.
Hayal gücü çoğumuz için bazen bir sığınak gibidir. Hayallerimizde iken duyguları daha özgürce yaşarız, hedeflerimizin gözlemleyebilme ve denetleyebilme kolaylığı, planların oyun oynar gibi netleştirilebilmesine kolaylık sağlar. (Hayatımızın “inşaatıdır” hayal) .
Çocuğun oyuncağa olduğu kadar arkadaşa da ihtiyacı vardır. Bilinir ki çocuklar bir arkadaş buldukları zaman oyuncağa ihtiyaç duymayabilirler. Ne onları sokağa salıvermek ne de oyuncak odasına hapsetmek oyunun işlevlerini yerine getiremez.
Erken yaşlardan itibaren yaşıtlarıyla birlikte olma ve oynama fırsatını bulamamış çocuklar veya oynarken sürekli büyüklerin müdahalesine maruz kalmış çocuklar, yaşıtlarıyla sağlıklı iletişim kurmada, kendini ortaya koymada ve paylaşmada zorlanırlar.
Çocukların oyun süreçleri gözlemlenerek onların ihtiyaçları, sorunları, özlemleri, korkuları, istekleri, kişilik özellikleri vs. hakkında tanımlamalar yapmak mümkündür.
Çocuğun ileriki yaşamını önemli derecede etkileyecek, özel eğitim ve klinik destek almasını gerektirecek bir takım doğuştan gelen kişilik farklılıkları ve davranış bozuklukları çocuğun oyun ortamındaki tepkileri gözlemlenerek teşhis edilebilir.
Özellikle saplantı şeklindeki korkuların giderilmesi fobiler, travmalar, oyun yoluyla gerçekleştirilebilmektedir. Oyun sürecinde yer alan rol denemeleri, hayal ve fanteziler sayesinde çocuk kendi kendine psikolojik sağaltım yapmış olur.
Oyunun iyi edicilik niteliği vardır. Çocuk birikmiş enerjisini oyun yoluyla, toplumsal açıdan kabul edilen bir yolla boşaltma olanağı bulmaktadır. Çocuğumuzun saldırganlık dürtüsünü boşaltmasına yarar. Oyun oynamak çocuğumuzun günlük yaşamda çevresinden aldığı uyaranların oluşturduğu gerilimden kurtulmasını sağlar.
Oyunlar ve arkadaşlarıyla oynamak çocuğumuzun “ben” ve “başkası” kavramlarının farkına varmasını sağlar. “Başkalarının” da farkına vardıktan sonra oyun yoluyla sosyalleşir. Paylaşmayı, vermeyi ve almayı da oyun aracılığıyla öğrenir.
Oyun çocuğa karar verme alışkanlığını erteleme, tolere etme, sıra bekleme ve planlama yapabilme alışkanlığı kazandırır. Başkalarının vereceği kararla hareket etme duygusunu geliştirir.
Çocuk oyun yoluyla sağlıklı iletişim kurma becerisi, seçim yapma ve özgür düşünme yetisi geliştirir.
Oyun çocuğa duygu ve düşüncelerini söyleme imkânı verir. Oyun yoluyla toplumsal kurallara ve onlara uyumayı otoriteyi kabul etmeyi ve tercih yapmayı öğrenirler.
Oyun çocukların yeni arkadaşlar edinmesini, karşı cinsle ilişkiler geliştirmesini ve değişik sosyal rolleri deneyerek öğrenmesini sağlar.
Oyun çocukların liderlik özelliklerinin geliştirmesine olanak sağlar. Ekip kurabilme ve idare edebilme becerisini tanımlar.
Aslında oyunun en önemli özelliklerinden biri çocuğa oyun içindeki o küçücük ortamından başlayarak, gerçek hayatta da kazanmayı ve kaybetmeyi öğretmesidir.
Çocuklarımıza çocuk gibi oynamaları için izin verilmelidir. Takdir ve onay almaya, eleştirilme ile yüzleşme, aklanma, affetme ve kendini net ifade edebilme becerilerinin geliştirmesine imkân sağlanmalıdır.
Çocukların oyunu birer büyülü resim gibidir, fırçaları, renkleri ve dokuları arasında özgürce gezinirler. Bu resim, duygusal manzaralardan soyut matematiksel hesaplamalara kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. Her bir oyun, çocuğun içsel tablosuna bir damla renk bırakır, büyüyen bir sanat eserine dönüşerek hayatlarını zenginleştirir.
Ebeveynler ve çocuklar arasındaki oyun, duygusal bağların güçlenmesine yardımcı olan bir köprü gibidir. Bu oyun ebeveynlerin çocuklarını anlamaları, iletişim kurmalarını ve birlikte eğlenmelerini sağlar.
Oyun, aile ilişkilerini güçlendirir ve sevgi dolu bağları derinleştirir.
Çocuk oyunda yalnız bırakıldığında sanki bir müzik kutusunun melodi eksikliği gibidir. İlgisiz ebeveyn, çocuğun iç dünyasında bir sessizlik yaratır, duygusal notalar kaybolur. Oyunun içindeki yalnızlık, bir nehir gibi akan öğrenme ve sevinç kaynaklarını engeller, çocuğun kalbinde bir iz bırakır. Ebeveynlerin ilgisizliği, bu müzik kutusunu anahtarsız kalmasına benzer, çocuğun melodisini kaybetmesine neden olur.
Ebeveynler ve çocuklar arasındaki oyun bir dansın ritminde kaybolmak gibidir. Ebeveynler çocuklarıyla bu dansa katılarak birbiriyle uyum içinde bir ahenkte hareket ederler. Bu dans, sevgi ve anlayışın melodisini taşır, birlikte geçirilen zaman ise notaların bir araya gelerek eşsiz bir harmoniye dönüştüğü bir konsere benzer. Unutulmaz anılar, aralarındaki bağın kuvvetlenmesi ile sevgi ve değer üzerinde oluşmuş olur.
Oyun bir nevi sevgi dolu bir masaldır, ebeveynler çocuklara şefkatle sarılıp, hayallerini birlikte kurarlar. Bu masalda her güler yüz bir büyü gibidir ve ebeveynler çocukların kalplerine sevgiyle dokunarak birbirlerine ait unutulmaz bir hikâye yaratır.
Seneler sonra genç yetişkin dönemlerinde çocukların eve dönmelerinin sebebi: geleneksel bir adet olarak (bazen mecburi ve duygusuz olabilir) ya da zamanda güzel, değerli ve özel anılar oluşturulduğu için (sevgi ve samimiyet içinde) olabilir…
Dilerim şefkatle ve harika, özel anılar için size sarılan samimi ve sevgi dolu çocuklarınız olsun.
Unutmayın ki gösterdiğiniz ve verdiğiniz değer kadar varsınız!