Affetmek; neredeyse tüm kişisel gelişim kitaplarının ortak diktesi: “Affet özgürleş.”
Affetmek; geçmişin acıları ile yüzleşmek, unutmaya çalışmak ya da aksine belki de unutmak istememek, onunla olan bağı koparmamak, kızgınlık hissi ile de olsa hatırda tutmak adına affetmeyi bütünüyle reddetmek…
Bağışlayan; bir yanıyla hoşgören gönlü yüce olan, affı bekleyen ise pişmanlık ve telafi çabasında olandır.
Affetmek;
söz veriyorum her şey eskisi gibi olacak demek değil, eskiye dönmeyelim demektir.
Yapılan araştırmalar affetmenin ruh sağlığımız üzerinde olumlu bir etki yarattığına dair çok net bulgular ortaya koymuş değil. Biri size bir fenalık yaptı ve siz öfke duydunuz, kuşkusuz doğru yoldasınız çünkü öfke ruhsal bir alarmdır. Öfkenin işe yarar bir yanı da vardır.
Esasen insanın yaşadığı hiçbir duygu boşuna değil. “Affettim, hafifledim” kısmında nedense bir türlü net olamıyorum. Ancak net olan bir şey var ki; karşı tarafla olan bağımıza göre, önce yapılanı inkâr bile edebiliriz.
Kendi içinde normalleştirebilir, dahası kendimizi suçlu bile addedebiliriz. Daha sonra ise öfkeye geçiyoruz. İşte bu noktada öfkenin bir yönüyle işlevsel olduğunu söyleyebiliriz. Bizde derin yaralar açıp değersizlik duygusunu yaşatan kişi ya da kişilerle baş edebilme olgunluğuna eriştiğimizde, yaşanan gerçeklerin idrakine vararak öfke aşamasına geçeriz. İşte bu noktada son zamanlarda çok duyduğumuz “olumsuz duygulardan sıyrıl, olumluya odaklan, affettikçe hafiflersin” söylemleri doğru mudur kısmına tekrar gelirsek, daha evvel de söylediğim gibi aslında her duygunun kişiye katkısı vardır. Affetmek öyle kolay da bir eylem değildir. Empati, merhamet ve çaba gerektirir. Yapılanı unutmak, kabullenmek ve mazur görmek de değildir. Belki bir yük olarak taşıdığımız intikam ve öfke duygusundan arınmaktır, belki hesaplaşmaktır, bilemiyorum. Belki de karşısındaki kişi ile mücadele edebilecek olgunluğu artık taşıyor olmaktır. Çünkü öfkenin içerisinde kaybolmak yerine yüzleşmek, karar vermek, karşı tarafa artık “senden yara almayacak sağlamlıktayım” demektir bir yanı ile.
Belki de kendine kötülük edene, kendi kötülüğünü fark ettirmektir. Yine de unutmamak gerekir ki, kişinin affetmeme özgürlüğü ve normalliği de vardır. Sürekli olumlu duygular taşı diyenlere birkaç söz söylemesem olmaz:
Sahte mutluluk ifadeleri ile kızgınlığını, incinmişliğini yok sayma yerine, samimi, içten ama kontrollü bir öfkeyi, kendini karşı tarafa doğru ve açıklıkla ifade etmeyi yeğlerim. Neticede her duygunun hakkını vererek yaşamak daha öğreticidir kişiye.
Hani hiç olmazsa “yanlışa” yanlışlık diyerek belki karşı tarafa yaptığı kötülüğü göstererek, belleğimizde tuttuğumuz anılardan günbegün kendimizi arındırarak, yaşadığımızı küçümsemeden ama günün sonunda kendimize de acıma yolla gitmeden, düşmana benzemeye çalışmayarak çıkmak gerek geçmişten, eğer başarılabilirse tabii, kolay değil…
Bu anlamda karşı tarafta aynı frekansta olmamak öfke, hırs ve intikam arzusu merhametine kalmamızı engeller.
Altını çizerek söylemek gerekir ki verdiğimiz mesaj “her şey eskisi gibi olacak” değil, aksine “eskisi gibi olmayalım” demektir. Zira hayatta kapanmayan, geç iyileşen yaralar vardır.
Bir kitapta okumuştum; böylesi durumlarda en sağlıklı olan şey: “Yaptığın fenalığı unutmuyorum ama ben senin bende açtığın yara ile yaşadığım incinmişliğimle yaşamayacak olgunluğa eriştim” demektir affetmek yazıyordu.
Şimdi aşamalara devam edecek olursak, son aşama “kabul”dür. Kabule giden yolda depresyon olabiliyor. Affı başlatan şey bağışlanmak isteyenin pişmanlığı, bağışlanacak insanın hazırbulunuşluğudur bana kalırsa…
En nihayetinde biri size bir fenalık yaptı ve siz öfke duydunuz, hiç kuşkusuz doğru yoldasınız, bu belki günler, aylar ve hatta yıllar sürebilir.
Ama yaşadığınız öfke duygusu çok insanidir, kontrol altına alamamak dert bir kişiye…
Ufak bir özet yapacak olursak:
İnkar – öfke – pazarlık – kabul...
Geçmişte yaşadığımız haksızlıklar, bir takım maruz kalmışlıklar sebebiyle acı çekeriz, çünkü her birinin süreci farklıdır.
Biraz da mitolojiye bakalım: mitolojiye göre önceleri affetmek Olimpos’taki tanrılara mahsustu o da canları istediğinde. Sonra Prometheus affedilmez bir suç işledi, tanrısal düzene karşı çıktı ve ateşi insanlara verdi. Kıvılcımların biri affetmek miydi?
Kıvılcımın değdikleri affedici, değmedikleri affetmeyenler mi?
Yoksa affetmeyenler, kendileri hiç affedilmemiş olanlar mıdır?
Durup düşünmek gerek bir an, en çok kimleri affeder insan?
Kendini affetmekle mi başlar yoksa bu yolculuk?
Merhametin en büyüğünü evvela kendine mi göstermeli?
Zira insan “empati yorgunu” da olabiliyor günün sonunda ya da bir düşünürün söylediği gibi “Fazla merhamet, kişinin kendi kul hakkına girmesine sebep olabiliyor.”
Başkasında affetmekte zorlandığımız şeyler, kendimizde iyileştirmemiz gerekenler olabilir mi?
Tüm bunların cevabı yok bende tabii ki.
Ama net olan bir şey var ki; kendimizi suçlamada oldukça cömert, affetme ve merhamette ise oldukça cimriyiz.
Tıpkı Shakespeare’in oyun kişileri Makbet, Otello, Hamlet, Romeo ve Juliet’te gördüğümüz gibi.
Bütün bu oyunlara baktığınızda yaşanan felaket çoğu dış kaynaklı sebeplerden oluşan vicdan muhasebesi ve affetme eyleminin bir türlü gerçekleşmemesinden kaynaklanır.
Çünkü kişiler affetme eyleminden yoksundurlar ve tam da bu yüzden kendi felaketlerini kendileri hazırlarlar. Shakespeare’in “Trajedi” sindeki karakterler affetmenin peşinden koşarlar, oraya nasıl gideceklerini bilemezler.
Kafka’yı incelediğimizde ise onun bütün anlattıklarının babası için olduğunu görürüz. O, babasına ulaşmak, yakınmak, affetmek, söylemek istediklerini kalemi aracılığıyla sezdirebilmek için yazar. Babasına karşı duyduğu korku, kendisi ile arasına duvarlar örülmüş olmasına isyanı. Belki de onu kurgu dünyasında bu denli bilinir yapmıştır.
O, satır aralarına yaşamı ve iş dünyasına ait ipuçlarını serpiştirir. Babasına karşı nasıl da özgüvenini yitirdiğini, suçluluk bilinci geliştirdiğini anlatır.
Bir yandan da toplumda kendisine böyle davrananlar yüzünden nasıl değersiz hissettiğini…
Belki de Kafka’nın karakterlerinin birçoğunun intihar etmesi, ıssız yerlerde kaybolması, affetmeye yer olmadığının göstergesidir.
En nihayetinde insanoğlu var oldukça çok suçlar işleyecek; oğluna, kızına, kendine, topluma…
Çok pişman olacak, affedilmeyi bekleyecek, belki affedildiği ölçüde daha büyük vicdan azabı duyacak….
- sahsenem.parlak