Ara
Close this search box.

Şahsenem PARLAK – “İyi Hayat Mahallesi, Mutlu Sokak, Konfor Apartmanı, Daire Sıfır”

 

İyinin değeri para ile mi ölçülür?
Bu konuda bir fikriniz var mı?

Bir şeyin parasal karşılığının olması o şeyi değerli ve iyi yapar mı?
Yüzyıllardır üzerine konuşulan, Antikçağ ‘dan bu yana filozofların da en çok ilgisini çeken konu: “İyi ve mutlu bir hayat var mı?”
Peki gerçekten üzerinde uzlaşma sağlanmış, ortak iyi ve mutlu bir hayat tanımlaması var mı?
Hayatı nasıl daha iyi yaşarız?
Konfor, insanın mutlu olması için yeterli sebep mi?
Peki bunun cevabı evet ise modern çağ insanı, pek çok şeye sahip ve konforlu olduğu halde neden eskinin ilkel insanından daha mutsuz ve çaresiz?
Şimdi bu sorular çerçevesinde konuyu derinleştirelim.
Hiç kuşkusuz doğum ile başlayıp ölüm ile son bulan bu hayat yalnızca biyolojik süreçlerle açıklanamaz. İnsanın bu dünyaya neden geldiği, varoluş amacının ne olduğu, aslolanın değer eksenli mi, haz temelli mi yaşamak olduğu sorular gelirken toplumsal ve tarihsel olaylar, dönüşümler de hayatla kurduğumuz bağı ve ona yüklediğimiz anlamı değiştirir.
Sanayi Devrimi’ den bu yana insana sunulan “Konforlu Yaşam” a rağmen, “hâkim” ve sahip oldukça gitgide mutsuzlaşan ve kendi anlam arayışından uzaklaşan insanoğlunun giderek değer eksenli değil, haz odaklı yaşama doğru sürüklendiğini söylemek de yanlış olmayacaktır. Tam da bu yüzden yüzyıllardır dilimize pelesenk olan” Anı Yaşa” söylemi yanlış anlaşılarak “anlık” mutluluklara odaklanıldı. Bu da salt hedonist bir yaşam şekli olduğu için olduğu için içtenlikten, ruhu genişleten bir takım kalbî duygulardan uzaklaştırıyor insanı.
Takipçi sayısının artışına sevinen modern çağ insanının en büyük trajedisi bu değil mi zaten; kalabalıklar içindeki yalnızlığı, tercihler arasındaki kararsızlığı…

Hayatı daha değerli ve tatlı yapan şey ise esasen ruhu doyura ve besleyen, şükran, minnet, hoşgörü, empati, iyimserlik ve erdemdir.
Epiküros ‘un da dediği gibi ” Evrende her şey insan için haz objesidir. Ancak erdemle gelen bilgi arttıkça haz da artar. Bu nedenle yönelim hazza değil bilgiye olmalıdır. Mutlu ve iyi dediğimiz hayat ancak uzun vadede bizi mutlu edecek şeylere yönelmekle mümkündür.”
Para ile değiş tokuş edilemeyen şeyler yani…
İnsan yaşamı boyunca pek çok “hal” den geçer, özellikle son birkaç yıldır, kontrolümüz dışında yaşadığımız süreçte sahip olduğumuz maddi şeylerin pek de önemli olmadığını anladık. Az eşya, sadelik birkaç esaslı dost ve ruh ve beden sağlığının iyi olmasının yeterli olacağını anladık mutlu olmak için.
Yaşamın anlamı sandığımız şeyleri sorguladık sıklıkla. Şikayetçi olduğumuz şeyleri bile özleyip, bir hayat muhasebesi yaptık, konforun bizi çürüttüğünü, mücadele ve azmin ve hatta acının-yerine göre yerle yeksan olmanın-bizi büyüttüğünü anladık.
Dolayısıyla “İyi hayat” dediğimiz şeyin, öyle bir yerde satılan, paket yapılıp bize sunulan bir şey olmadığını, tam tersine, üzerine uğraşı verdiğimiz, yenilgilerden pek çok şey öğrendiğimiz, her seferinde daha da güçlü kanatlarla uçmaya çalıştığımız, kimi gri, kimi sisli ama çoğu zaman da masmavi bir gökyüzü aslında…

Peki, bunca konuştuktan sonra üzerine düşünmemiz gereken şey şu olmalı;
Hayatı, daha iyi ve huzurla nasıl yaşarız?

Antik çağ filozoflarından Sokrates
“Yaşam, ancak sorgulanabiliyorsa yaşamdır”

Aristoteles

”Ne noksan ne fazla “ölçülü” yaşamın iyi bir yaşam olduğunu, eylemlerimizin en büyük amacının mutluluk olduğunu, bilginin ise en büyük erdem olduğunu” söyler.

Spinoza ise;
“Tutkulardan arınık bir yaşamın iyi bir hayat olduğunu, tutkuların insanı akılcı düşünmekten alıkoyduğunu, yani bizi köle eden dünyevi, şeylerden kendimizi özgürleştirmemizi salık verir.”

Montaigne‘e göre ise;
“Hayat kendiliğinden ne iyi ne de kötüdür, ona iyi ya da kötülüğü katan, insandır.”

Öyle görünüyor ki en büyük yanılgımız kusursuz bir hayatın var olduğunu sanmamızdır. Yaşamak dediğimiz yolculuk boyunca karşılaştığımız her sorun üzerine emek sarf ettiğimiz her durum bizi bir sonraki durağa daha sağlam adımlarla ulaştıran bir öğretidir aslında, okumayı bilene…

Bizi üzen, mutsuz eden, hayat akışımızı sekteye uğratan olay ve durumların içinden ruh ve beden olarak salimen çıkmayı başardığımızda öncesinden bambaşka bir insan olarak çıkarız. Zira hiçbir fizik kitabında yazmaz ama acının kaldırma kuvveti vardır. Hayat ancak “düşmelerimizden” yıkılmayıp anlık hazlara, ruhumuzu besleyen uzun vadeli manevi hazları değişmediğimizde anlamlıdır.

Bir kar yağışının, ılık bir yaz günü, açık pencereden yüzümüze dokunan rüzgârın, bir çocuk gülümseyişinin, birinin “iyi ki varsın” deyişinin değerinin para ile ölçülemeyeceğini anladığımızda “iyi” bir hayat olur.

Yaşam karşısındaki hayret, heves ve heyecanınızı hep diri tutman(m)ız ümidiyle…

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

KATEGORİLER

ONLİNE DERGİ
EN ÇOK OKUNAN YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Subscribe to My Newsletter

Subscribe to my weekly newsletter. I don’t send any spam email ever!

Subscribe to My Newsletter

Subscribe to my weekly newsletter. I don’t send any spam email ever!